top of page

Öyküler ve Özgür Metinler

Saklambaç

Fatma ALTUN

The Digital Portraits of Michał Mozolewski.jpg

“Bilerek saklamadım hiçbir şeyi. Hepsini anlattım bir bir. Sen sormasan da anlattım sana, susmadım. Sen dinlendin. Söyleyecek sözün yokmuş gibi dinledin. Eğdin başını önüne, ellerini birleştirdin önümde ve sustun, cevap vermedin. Hiçbir soruma karşılık gelmedi sessizliğin. Bir bakış dahi atmadın bana. Bense her şeyi döktüm ortalığa. Bunca yıl yokluğunu fark etmeden seni nasıl kalbimde taşıdığımı, sensizliği nasıl seninle yaşadığımı anlattım. Bütün sorularımla beraber seni anılarıma nasıl gömdüğümü, her birini tek tek anlattım sana, ona, en çok da bana... Ben bilerek hiçbir şeyi saklamadım. Belleğime yenilmişimdir ya da benliğime. Seni görmezden gelmek isteyişimin sebebi kalbim olabilir ancak bunu asıl yapan zihnimdi, şimdi anlıyorum. Kızacaksan ona kız. O kalp ki seni hiçbir zaman incitmeyi istemedi. İncitmezdi de… Şimdi biliyorum… Sen de onu incitme! Seni benden bile sakladı bunca zaman. Ben bilmezdim orada olduğunu sen geri gelene kadar. Geldin mi, onu da bilmiyorum. Sessizce gidişini hatırladım ama dönüşünle. Döndün mü? Hatırlayamadığım neden gittiğindi, şimdi bir de bu sessizliğin eklendi. Hâlâ bilmiyorum. Yoksa ben mi gitmiştim? Anımsayamıyorum… Ne çok sordum sana sebebini, söylemedin. Sustun ve yine gittin…”

 

İmzasız bir mektup daha. Kadın elinden çıkmış belli. Ama çanta, erkek çantası. Arasına konulan defter bir işletme defteri. Bir sürü rakamlar var, hesaplar yapılmış. Düşülen tarih 1947. Üzerinden ne çok zaman geçmiş. Yazılar benzeşmiyor. Birkaç farklı elden çıkmış gibi. Mektuptaki harflerle hiçbiri aynı değil deftekilerin. Onlar inci gibi, bunlarsa zor anlaşılıyor. Rakamlar daha tanıdık, harfler ise kargacık burgacık.

 

Biraz daha karıştırdı defteri. Sararmış yaprakların arasında başka deliller aradı. Belki ikinci bir mektup ya da kurutulmuş bir çiçek. Harflerin cinsiyetini ele verebilirdi belki kuru bir çiçek bulabilseydi bu sayfalar arasında ama bulamadı. Çantayı eşelemeye geri döndü. El dikimi deri çantanın bütün gözlerine tekrar baktı. Bir dolma kalem asılıydı sadece gözlerden birinde. Mürekkebi kurumuş olmalı diye düşündü. Aldı eline, evirdi çevirdi ve kalemin yekpare görünen bedenindeki kapıyı buldu. Oradan girip içeride ne olduğuna bakmalıydı. Küçücük bir çentik gömülüydü o bedene. İnce uçlu bir şey bulmalıydı. Yaka iğnesini çıkardı ve o deliğe baskı uyguladı. İşte mürekkebe ulaşacağı kapı o sırada açılmıştı. Bedeni ikiye ayrılan kalem, onu içeri girmesi için davet ediyordu resmen. Mürekkebin yuvasını bulmuştu ama ona dair hiçbir iz yoktu. Ne bir leke ne başka bir şey… Sanki hiç kullanılmamıştı daha önce bu kalem. Pompalı aksam tıkır tıkır çalışmaktaydı. İttirdi, çektirdi ve her yanını kontrol etti. Yepyeniydi… Kalemi masanın üzerine bıraktı ve aranmaya devam etti. Kadife bir kutu buldu. Kalemin kutusu olabilirdi. Biraz genişçe bir kutuydu bu. Bir eşi daha olabilir miydi acaba kalemin, kutuda? Bir an önce açıp bakmak için heyecan duydu. Onun da küçücük bir klipsi vardı, tırnağıyla ittirince kapak fırladı yerinden. O sırada ikiye katlanmış bir de kâğıt özgürleşti kutudan fırlayarak. Ne kadar zamandır kilitli kalmıştı burada bilinmezdi ama yalnız değildi. Tahmin ettiği gibi bir kalem daha vardı. Diğeri gibi altın rengindeydi ama daha parlaktı. İki dolma kalem… Neden biri kutu dışında bırakılmıştı?

 

Katlı kâğıdı aldı eline. Aralanmış kenarlarından içerisine gizlenmiş cümleler olduğunu gördü. “Bir mektup daha mı?” Belki bir mektup değildi ama uzunca bir not yazılmıştı içine. Açtı kâğıdı ve narin parmaklarıyla katlı yerini düzeltti. Yine aynı inci harfler diziliydi…

 

“Bana artık hiç mektup yazmıyorsunuz. Herkes için kurduğunuz cümlelerin peşine düştüm ben de. Gazetedeki köşenizde uzun uzun yazmamışsınız ama ben anladım. Üstüme alındım haddim olarak. ‘Kalemim kırıldı benim, suçlu bulmuşlar beni. Sensizliğe mahkumum artık. Bir daha yazmayacaksın dediler. Yazamam bu yüzden sana küçüğüm.’ demişsiniz. Belli ki bana seslenmişsiniz. Kırılan kaleminiz yerine geçer mi bilmem ama size bana yazabilmenizi hediye ediyorum bu kutuyla. Neden diye sormayın, iki kalem var içerisinde. Kıramasınlar diye metalden seçtim her ikisini de. Birini ceketinizin iç cebinde taşıyınız efendi, kalbinizin tam üstünde… Hasretle,”

 

“Yine adını yazmamış” dedi ve çantanın bütün ceplerine elini soktu. Başka bir şey daha olmalı sakladıkları diye umuyordu. Bu kadarıyla yetinemezdi, büsbütün meraklanmıştı artık. Derken bir kabartı fark etti çantanın dibinde. Sert bir şey vardı astarın altında. Anahtar gibi duruyordu. Ceplerden birinin astarı delinmiş ve oradan aşağıya kaymış olmalıydı. Çantanın eşsiz desenli ipek astarına zarar vermeden anahtarın firar ettiği deliği aramaya koyuldu. Kalbi kulaklarında atıyordu. Yanakları kızarmıştı heyecandan. Ve sonunda buldu. Parmaklarıyla yürüttüğü anahtarı o delikten geçirdi. Artık her ne saklamışlarsa bulabilecekti. Saklayan kimdi bilebilecekti. Ama bu anahtarın kilidi neredeydi? “İşte yeni bir muamma daha” dedi ve aradığı aşkın peşine düşmek için hızla odadan çıktı. Bu anahtar çalışma masasındaki çekmecelerden birini açmak zorundaydı. Başka türlü nasıl bulabilirdi aradığını? Neyse ki bulmaya bir adım daha yaklaşmıştı… Ebe değildi ama bu anahtarla kesin birilerini sobeleyecekti. Bu saklambaca artık o da dahildi.

 

 

 

Grunge Tahta Şeffaf
Cloud.jpg

Mırıldanmalarım

Meral KUTLUĞ

 -40.jpg

        Koskoca Müdür

Gonca BORÇA

Cloud.jpg

    Ayrılık

Emine AYDOĞDU

memories.jpg

Sararmış Bir Fotoğraf ve Altı Çizili Kelimeler

Fatma ALTUN

bottom of page