top of page

                           Tarihin Tekeri

                                                                  Mevlüt ASAR

Inside Big Ben, london, England_.jpg

Koca Ozan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, doğadaki ilk kirlenmenin, insan eliyle ülkeler arasında çizilen sınırlar olduğunu söyler. 

İnsan soyu, doğaya sadece sınırlar çizmekle kalmadı, doğanın tek sahibiymiş gibi bencilce ve hoyratça davranarak, doğayı katletti, dünyayı yaşanamaz hale getirdi. Ancak, “aşırı tüketim” ve “kâr” hırsının, “iklim değişikliği”nin yol açtığı doğal felaketler, ulusal sınırların doğa açısından hiçbir anlam taşımadığını tekrar bize kanıtladı. 

Tüm gücünü dünyanın her yerinde emeğin ve doğanın sömürülmesinden ve insanların “tüketim hastalığı”ndan alan emperyalizm ise “globalleşme” masalıyla “ulusal devletleri”nin son kullanım tarihinin geçtiğini kanıtlamak için G8’ler, G20’ler, gümrük ve ticaret birlikleri, ortak pazarlar oluşturmaya başladı. 

Böylece dünyadaki tüm ulusların, ulusal azınlıkların, etnik grupların geleceği ve kaderi hem ekonomik hem ekolojik olarak birbiriyle kopmaz şekilde bağlandı. Bu bağlamda 19. ve 20. yüzyıllarda ortaya çıkan ve kabul gören, ulus, ulusçuluk, ulus devleti, bağımsızlık, kendi kaderini tayin gibi kavramların sorgulanması, üzerinde yeniden düşünülmesi ve yeniden “tanımlanması” zorunlu hale geldi. 

Eğer 21. yüzyılda var olmak ve varlığımızı sürdürmek istiyorsak, hem birey/yurttaş, hem halk, hem de siyasi partiler/örgütler olarak “vizyonumuzu” bu “gerçeği” dikkate alarak oluşturmak zorundayız..

bottom of page