top of page

SESSİZ KAHRAMANLARIN YAZARI

Ekran Resmi 2025-01-24 15.49.52.png
Ekran Resmi 2025-01-24 15.47.40.png

İkrami Özturan

 

25 Ekim 2024, bir edebiyat kahramanının asırlık doğum gününe karşılık geliyor.

İki yıl önce vefat eden, Kazakistan edebiyatının sembol ismi Abdizhamil Nurpeisov yaşasaydı bugün tam yüz yaşında olacaktı.

Bugünün anısına Kazakistan PEN tarafından düzenlenen Uluslararası Yazarlar Festivali Nurpeisov’u anmak ve anlamak için bir fırsat doğurdu.

Festivale konuk yazar olarak katılıp Nurpeisov hakkında bir sunum yaptım. Bu sunumda Nurpeisov ile Türk yazarların edebiyattaki ortak bakışlarını dile getirmeye çalıştım.

Konukların hayli ilgisini çeken konuşmama şöyle başladım:

 

“Bir düşünün… Kendinizi bozkırın ortasında, sert bir rüzgârın altında, toplumun sizi dışladığı, koca bir ideolojiyle yüzleştiğiniz bir dönemde hayal edin. İşte Abdizhamil Nurpeisov’un karakterlerinin her biri tam da burada yaşıyor: Kazak bozkırlarında, insan ruhunun derinliklerinde ve Sovyet baskısı altında.”

Nurpeisov, tıpkı bu satırlardaki gibi insan ruhunun karmaşıklığını ve tarihsel olayların bireyler üzerindeki etkisini incelikle işleyen bir romancıdır. Onun eserleri bize sunduğu derin deneyimleri ve ruhsal yolculukları keşfetmek için büyük birer fırsattır.

Nurpeisov, yazılarını okuduğunuzda, her bir cümle sizi düşünmeye ve hissetmeye zorlar. Eserlerinin ardında yatan güç, sert bir dille değil, ince ve sarsıcı bir derinlikle ifade bulur.

O, devasa bir tarihsel süreç hakkında sesini yükseltmeden konuşabilen bir ustadır.

Onun edebi kişiliği için söylenecekler; evrensel dili, insani kalbi ve aydın duruşudur.

Bu özellikler, dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de Nurpeisov’un özgün, aydın, evrensel bir yazar olarak değer görmesini sağlamıştır. Türkçeye çevrilen eserleri büyük beğeni ve takdir görmüştür.

Türk edebiyatında, benzer şekilde toplumsal değişim ve bireyin içsel çatışmaları üzerine odaklanan eserlerle benzer temalar işlenmiş olması, Türk okuyucusunun Nurpeisov’un eserlerine yakınlık duymasını sağlamıştır.

“Nurpeisov, sadece Kazak edebiyatını değil, Türk dünyasının da ruhunu eserlerinde işlemiştir. Onun eserleri, Türkiye’de yankı buldu çünkü Kazak halkının yaşadığı acılar, Türkiye’nin ve Türk dünyasının da ortak bir tarihidir. Sovyet baskısı altındaki Kazak halkının mücadelesi, aslında tüm Türk halklarının bir direniş hikayesine dönüşür. Bu yüzden Nurpeisov’u okurken, sadece Kazak bozkırlarında değil, Türk dünyasının geniş bir coğrafyasında gezersiniz.”

Ben onun kitaplarında öne çıkan ana temalar üzerinden Türk yazarların da onunla aynı dili konuştuklarını, aynı yöne baktıkların ve aynı duyguları hissettiklerini belirtmek isterim.    

 

  1. SAVAŞ VE TOPLUM

Nurpeisov’un Kan Men Ter romanı, savaşın Kazak halkı üzerindeki yıkıcı etkilerini işlerken, bireyin savaş karşısındaki çaresizliği ve toplumsal çöküşü derinlemesine anlatır.

“Savaş biter, ama savaşın insan ruhunda açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmazdı.”

Türk Yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Yaban” adlı eseri de Türk Kurtuluş Savaşı’nı Anadolu köylüsünün gözünden ele alır. Savaşın halk üzerindeki etkilerini ve köylü-aydın çatışmasını derinlemesine işler.

“Toprak, zaferden çok acı bir hatıra bırakıyordu geride. Zaferden çok mağlubiyetler konuşuluyordu.”

 

 

  1. KIRSAL YAŞAM VE TOPLUMSAL DEĞİŞİM

Nurpeisov, kırsal Kazak toplumunun modernleşme sürecindeki sancılarını ve Sovyet rejiminin etkilerini eserlerinde güçlü bir şekilde işler. Kırsal toplumun tarımsal reformlar karşısında yaşadıkları ve bireylerin sosyal değişime uyum sağlama çabası ön plandadır. Toplumsal Değişimlerin Birey Üzerindeki Yıkıcı Etkisi: Nurpeisov, bireylerin toplumsal ve politik değişimler karşısında nasıl savrulduğunu inceler.

“Kazak bozkırı, eski düzenin yankılarını hala saklıyordu. Modernleşmenin gölgesinde kaybolan gelenekler, yeni bir düzenin ışığında silinip gidiyordu.”

Türk Yazar Orhan Kemal de kırsal yaşamı ve modernleşmenin bireyler üzerindeki etkilerini ele alır. “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı eseri, kırsal hayattan büyük şehirlere göç eden işçilerin mücadelesini işler:

“Toprak bereketliydi, ama insanların kalbi kuraklaşmıştı…Toprak, çiftçinin elinden kayarken, yeni bir dünyanın kapıları aralanıyordu.”

 

  1. GELENEK VE MODERNİTE ÇATIŞMASI

Nurpeisov’un eserlerinde Kazak halkının geleneksel yaşamı, Kazak kimliği ve Sovyet ideolojisinin çatışması sıkça yer bulur. Kolektivizasyonun Kazak halkını nasıl zorladığı, büyük ailelerin dağılması, bireylerin toplumsal rollerinin dönüşmesi gibi konular öne çıkar. Geleneksel Kazak göçebe yaşamı ile Sovyetlerin dayattığı tarım toplumu modeli arasındaki uyumsuzluk, Nurpeisov'un karakterleri üzerinden güçlü bir şekilde aktarılır.

Sovyet sistemi altında bireylerin yaşadığı yabancılaşmayı çarpıcı bir şekilde işler. Sistemin bireyi nasıl ezdiğini anlatan şu alıntı oldukça etkileyicidir: (“Sonbahar”dan)

“Sistemin dişlileri arasında bir insanın varlığı, kaybolan bir gölgeden farksızdır. Ne kadar çabalarsan çabala, o dişliler seni yutar ve adını bile unutturur. Ama unutulmayan tek şey, insanın içinde biriktirdiği o sessiz öfkedir.”

Türk Yazar Orhan Pamuk Türkiye'de gelenek-modernite çatışmasını siyasi ve toplumsal dinamiklerle birlikte ele alır. "Kar" (2002) adlı romanda Türkiye'nin modernleşme sürecinin çeşitli dönemlerinde yaşadığı siyasi, toplumsal ve kültürel ikilemleri yansıtır.

“Halk, kendi geleneklerini koruma telaşındaydı, çünkü bu toprakların insanları, modernleşmenin kendilerini nasıl değiştireceğini bilmiyordu ve bu bilinmezlik korkutucuydu.”

Her iki yazar da modernleşmenin toplumlar üzerindeki dönüştürücü gücünü ve bu süreçlerin bireyler üzerindeki karmaşık etkilerini derinlemesine inceler.

 

  1. DOĞA VE İNSAN İLİŞKİSİ

İnsan ve doğa arasında sıkışmış bir dünya Abdizhamil Nurpeisov’un eserlerindeki en ilginç olgulardan birisidir. Doğa, Nurpeisov’un eserlerinde sadece bir arka plan değil, aynı zamanda karakterlerin ruh hâlini, yaşam mücadelelerini ve insanın hayatla olan ilişkisini şekillendiren temel bir unsurdur. Eserlerinde doğa, insanın iç dünyasının bir aynasıdır. Karakterlerin yaşadığı zorluklar ve içsel çatışmalar, doğayla olan ilişkileri üzerinden derinleştirilir.

"Son Görev" romanında, doğayı şöyle anlatır:

"Bozkır, uçsuz bucaksızdı. Sanki insanın kalbine işleyen bir soğuk, rüzgârın peşi sıra savruluyor ne geçmişin izlerini ne de geleceğin umutlarını bırakıyordu. Burada, tabiatla savaş veren insan, her an kendi kaderiyle yüzleşmek zorundaydı."

Nurpeisov’un doğa-insan ilişkisine benzer bir tema, Türk edebiyatında da özellikle Yaşar Kemal tarafından işlenmiştir. Romanlarında Çukurova’nın uçsuz bucaksız düzlükleri, tarlaları ve dağları, Yaşar Kemal'in kahramanlarının hem dostu hem düşmanı olarak betimlenir.

“Çukurova, insanın hem en büyük düşmanı hem de en büyük sığınağıydı. Güneşin kavurduğu topraklar, bir an bile insana merhamet etmezdi. Ama aynı zamanda, bu topraklarda ayakta kalabilen, doğanın tüm zorluklarına göğüs gerebilen kişi, gerçek anlamda özgürdü.”

 

  1. BİREYİN YALNIZLIĞI VE İÇSEL ÇATIŞMA

     Nurpeisov’un eserlerinde, sıradan insanların günlük yaşamlarındaki çelişkiler, evrensel temalara dönüştürülür. Nurpeisov’un karakterleri gürültülü ya da abartılı kahramanlık gösterilerinde bulunmaz. Aksine, onların kahramanlığı, hayatın zorluklarına sessizce katlanmalarında ve günlük yaşamın sıradan ama derin anlamlarında yatar.

     Özellikle kadın karakterleri, toplumsal normlar ve baskılar altında ezilmez, aksine direnirler. Bu karakterler, toplumsal değişimlerle birlikte kendi iç dünyalarında da büyük bir dönüşüm yaşar.

Bireyin yalnızlığı, toplumsal ve siyasal olayların gölgesinde kalmış ruhsal bir mücadeleyi simgeler. Karakterler, içsel çatışmalarıyla yüzleşirken, toplumsal beklentilerle bireysel istekler arasındaki çatışmayı derinlemesine yaşarlar.

“Savaşın izleri dışta değil, insanın içindeydi. İnsan, kendine dönüp baktığında yıkımı görebiliyordu.”

Türk Yazar Sabahattin Ali bireyin iç dünyasındaki çatışmaları ustalıkla anlatır.

“Kürk Mantolu Madonna” eseri de bireyin yalnızlık, aşk ve hayal kırıklıklarıyla başa çıkışını işler.

“Kalabalıklar içinde kaybolmuş bir ruhun, kendi içindeki savaşı hiç bitmezdi.”

 

  1. KARAKTERLERİN İÇ DÜNYASI

Abdizhamil Nurpeisov karakterlerinin psikolojik derinliğine büyük önem veren bir yazardır. Eserlerinde özellikle Sovyet dönemindeki bireylerin toplumsal ve kişisel ikilemlerini, karakterlerinin iç dünyalarını, zihinlerindeki çelişkileri, korkuları ve duygusal karmaşalarını büyük bir ustalıkla işler.

Nurpeisov, büyük ideolojik savaşlar yerine sıradan insanların hikayelerine odaklanarak, aslında çok daha derin bir insani gerçeği ortaya koyar. Onun karakterleri, yaşadıkları zorlayıcı toplumsal ve politik koşullar altında insan olarak kalabilmenin yollarını arar. Bu gerçeklik, modern toplumlarda hala yankı bulur. Onun yazınında, küçük insanların büyük hikayeleri vardır. Toplumsal değişimlerin ve bireysel yalnızlığın insan ruhundaki yankılarını anlatır: "Son Görev" romanından bir alıntı:

"Bazen kendi içindeki fırtınalar, bozkırın sert rüzgârlarından daha acımasız olurdu. İçindeki sessizlik, dışarıda kopan kasırgalardan daha derindi. Bir insanın ruhu bu kadar sessiz olabilir miydi? Kendi varlığına yabancılaşmış, geçmişiyle yüzleşmeye cesaret edemeyen bir insan, hangi rüzgârla sürüklenir, nereye giderdi?"

Türk edebiyatında yazar Peyami Safa da romanlarında karakterin iç dünyasını, korkularını, çaresizliğini ve yaşamla ölüm arasında gidip gelen psikolojik gelgitlerini detaylı bir şekilde işler.

“Bu, yalnızlık değildi; bu, kendi ruhumun içinde kaybolmaktı. Bedenim, her geçen gün daha da zayıflıyor, ama ruhumun karanlık dehlizlerinde kayboluşum daha da derinleşiyordu. Ne hayatı ne de ölümü tam olarak kucaklayabilen bir insanın iç dünyası ne kadar karmaşık olabilir? Kalbim sıkışıyor, nefes almak zorlaşıyordu, ama asıl boğulmam ruhumdaydı.”

 

7.KÜLTÜREL BAĞLAM VE DİL KULLANIMI

Nurpeisov, Kazak kültürünün zenginliğini ve yerel deyimlerini eserlerinde ustalıkla kullanır. Kazak halkının gelenekleri, inançları ve yaşam tarzı, onun eserlerinde derin bir şekilde yer alır.

“Kazak stepleri, sonsuz bir özgürlük ve yalnızlık sunardı. İnsan bu geniş topraklarda hem evinde hem de sürgündeydi… Her taş, her çiçek, Kazak halkının tarihinden bir iz taşırdı. Bu topraklarda her şeyin bir hikayesi vardı.”

Türk edebiyatında Yaşar Kemal, Anadolu’nun kültürel zenginliğini ve halkının direnişçi ruhunu eserlerinde ustalıkla işleyen bir yazardır. “İnce Memed” adlı eserinde, Anadolu köylüsünün direnişini ve kahramanlık hikayelerini canlandırır.

“Anadolu’nun taşları, insanların yüreği gibi sertti. Ama bu sertlik, içinde bir umut gizlerdi…. Toprak, bir insanı ya besler ya da ona mezar olurdu. Anadolu’da bu ikisi arasında ince bir çizgi vardı.”

 

  1. ADALET VE DİRENİŞ

Sovyetler Birliği’nin sıkı kontrolü altında bir yazar olarak yetişti. Ancak yazdıklarına baktığınızda, her satırda özgürlük arayışı görürsünüz. O, devasa bir ideolojinin altında ezilen bireyleri ve onların içsel direnişlerini anlatır. Onun kalemi sessizdir ama karakterleri, özgürlüğe sessizce başkaldıran kahramanlardır.

   Nurpeisov’un eserlerinde adalet arayışı ve toplumsal baskılara karşı direniş önemli bir yer tutar. Karakterleri, bireysel hakları için mücadele ederken, toplumsal adaletin sağlanması için sistemle yüzleşir.

“Adaletin olmadığı bir toplumda, insanlar kendi adaletlerini yaratmak zorunda kalırdı.”

Türk şair Nazım Hikmet de adalet ve direniş temalarını en güçlü şekilde yansıtır. Şiirleri, adalet, direniş ve umut duygularını en güçlü şekilde yaşadığını gösterir:

“Davet” şiirinde: “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim.”

Kuvâyi Milliye Destanı”nda: “Ölümün anlamı kalmadı. Ölüme inat, Yaşamak gerek!”

“Güneşi İçenlerin Türküsü”nden: “Ve bir gün mutlaka kazanacağız, kazanacağız!”

“Memleketimden İnsan Manzaraları”ndan: “Ve bir mahpushane çeşmesinden su içer gibi Özgürlüğü yudum yudum içeceğiz.”

“Akşam Gezintisi” şiirinden: “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?” demiştir.

 

SONUÇ OLARAK;

Kazak halkının yaşam mücadelesi, doğa ile insan arasındaki zıtlıklar ve özgürlük arayışları derin bir insani analizle işlenmiştir. Nurpeisov, insanın sessiz ama güçlü direnişini anlatır. Onun kalemi, Kazak bozkırlarında, rüzgârın ortasında, sessiz ama güçlü bir ses gibidir. Ve bu ses, sadece Kazak halkının değil, evrensel insanlık durumunun da sesi olmuştur. Onun eserlerinde sessiz ama sarsıcı bir direnişin, insan ruhunun dayanıklılığının ve doğayla iç içe geçmiş bir kültürün izlerini bulmak mümkündür.

Ve son söz olarak usta yazara saygıyla sesleniyorum. “100. doğum günün kutlu olsun. Kalplerde yaşıyorsun…”

 

 

 

Cloud.jpg

Beden  Yazısı

Sezai SARIOĞLU

 -40.jpg

        Koskoca Müdür

     Gonca BORÇA

Cloud.jpg

    Ayrılık

Emine AYDOĞDU

memories.jpg

Sararmış Bir Fotoğraf ve Altı Çizili Kelimeler

Fatma ALTUN

bottom of page